15 Ocak 2012 Pazar

Tehlikeli Bilgiler -13-

Cevşenin fazileti

Cevşen’in faziletine ait Mecmuatü’l-Ahzab’daki ilgili bölümde çok uzun bir rivayet naklediliyor. O rivayette Cevşen duasını okuyanlar için, Tevrat, İncil, Zebur, Kur’ân ve Hz. İbrahim’in (a.s.) sayfalarındaki harfler sayısı kadar sevab verileceği; Hz. İbrahim, Hz. Mûsâ ve Hz. İsâ’nın (aleyhimüsselâm) sevapları kadar sevap kazanacağı; meleklerin kendisine hürmet edip onu tehlikelerden koruyacağı; hem dünya hem ahiret nimetleri için ona dua edecekleri gibi daha birçok faziletlerden bahseder. Oradaki rivayet hakkında Üstad Bediüzzaman şu yorumda bulunur:

“Bir biçare vesveseli ve hassas ve dinsizlerle görüşen bir adam, meşhur dua-i Nebevî olan Cevşenü'l-Kebîr hakkında ve akıl haricindeki sevap ve faziletine dair bir hadisi görmüş, şüpheye düşmüş. Demiş:

“Râvi, Ehl-i Beyt’in imamlarındandır. Hâlbuki hadsiz bir mübalâğa görünüyor. Meselâ içinde der: 'Bu duaya Kur'ân kadar sevap verilir.' Hem 'Göklerdeki büyük melâikeler, o dua sahibini gördükçe kürsilerinden inip ona pek büyük bir tevazu ile hürmet ederler.' Bu ise, aklın ve mantığın mikyaslarına gelmez” diye, Risale-i Nur'dan imdat istedi. Ben de Kur'ân'dan ve Cevşen'den ve Nur'lardan gayet kat'î ve tam akıl ve hikmete mutabık bir cevap verdim. Size gayet kısa bir icmalini beyan ediyorum. Şöyle ki, ona dedim:

Evvelâ: Yirmi Dördüncü Sözün Üçüncü Dalında on adet "usul" var, böyle şüpheleri esasıyla keser, izale eder. Ona bak, cevabını al.

Saniyen: … Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, o duanın kendi hakkında o azîm mertebesini görmüş, ona haber veren Cebrail Aleyhisselâm’dan işitmiş, başkalarını kendine kıyas etmiş veya edilmiş. Demek o pek fevkalâde ve acip sevap, zât-ı Ahmediye’nin (s.a.v.) velâyet-i kübrâsından ona gelmiş. Küllî, umumî değil, belki o duanın mahiyetinde böyle harika bir kıymet var ve İsm-i Âzam mazharı olan zâtın tebaiyetiyle başkalara dahi o sevap mümkündür; fakat gayet ehemmiyetli şartları var, yalnız okumak kâfi gelmez. Yoksa muvazene-i ahkâmı bozar, farzlara ilişir.

Salisen: …O duadaki yüzer Esmâ-i Hüsnâ’nın hakikatlerine baktığı zaman, değil mübalâğa, belki onların nihayetsiz tecellîlerinden gelmesi mümkün… (Her mümkün her zaman ve herkes için vaki olmaz.)

Rabian: …Hem İslâmiyet’te her sevabın, her fazilet-i a'mâlin en evvel mazharı ve bizlerin bir duada bir zerre sevabımızda, o duada bir dağ kadar sevap ve feyzi kazanan zât-ı Ahmediye (s.a.v.), hususî virdler ve dualar ve şeriat ve risalet cihetiyle değil, belki velâyet-i Ahmediye noktasında ve umumî olmayan derslerinde, kendine verilen en yüksek mertebeyi beyan eder. Kendine tam tebaiyet eden has vârislerini, o noktalara teşvik eder.”

Ayrıca Üstad Bediüzzaman böyle dua ve virdlerin faydalarını düşünerek okuma hakkında şu prensibi de ders veriyor:

“Ubudiyet, emr-i İlâhî’ye ve rıza-yı İlâhî’ye bakar. Ubudiyetin dâîsi emr-i İlâhî ve neticesi rıza-yı Hak’tır. Semerâtı ve fevâidi uhreviyedir. Fakat ille-i gaiye olmamak, hem kasten istenilmemek şartıyla, dünyaya ait faydalar ve kendi kendine terettüp eden ve istenilmeyerek verilen semereler, ubudiyete münâfi olmaz. Belki zayıflar için müşevvik ve müreccih hükmüne geçerler. Eğer o dünyaya ait faydalar ve menfaatler o ubudiyete, o virde veya o zikre illet veya illetin bir cüz'ü olsa, o ubudiyeti kısmen iptal eder. Belki o hâsiyetli virdi akîm bırakır, netice vermez.

İşte bu sırrı anlamayanlar, meselâ yüz hâsiyeti ve faydası bulunan Evrâd-ı Kudsiye-i Şah-ı Nakşibendî’yi veya bin hâsiyeti bulunan Cevşenü'l-Kebîr'i, o faydaların bazılarını maksud-u bizzat niyet ederek okuyorlar. O faydaları göremiyorlar ve göremeyecekler ve görmeye de hakları yoktur. Çünkü o faydalar, o evradların illeti olamaz ve ondan, onlar kasten ve bizzat istenilmeyecek. Çünkü onlar fazlî bir surette, o hâlis virde talepsiz terettüp eder. Onları niyet etse, ihlâsı bir derece bozulur. Belki ubudiyetten çıkar ve kıymetten düşer.

Yalnız bu kadar var ki, böyle hâsiyetli evrâdı okumak için, zayıf insanlar bir müşevvik ve müreccihe muhtaçtırlar. O faydaları düşünüp, şevke gelip, o evrâdı sırf rıza-yı İlâhî için, âhiret için okusa zarar vermez. Hem de makbuldür. Bu hikmet anlaşılmadığından, çoklar, aktabdan ve “Selef-i Salihîn”den mervî olan faydaları görmediklerinden şüpheye düşer, hattâ inkâr da eder.”

Sonuç olarak Cevşen’de Ehl-i Sünnet inancına ters düşen tek bir cümle bile bulunmadığı gibi, marifetullah noktasında Cenâb-ı Hakk’ı bu kadar güzel tarif eden, belki Kur’ân’ın bu noktada bir özeti hükmünde olan kapsamlı başka bir münacat da yoktur. Said Nursî gibi bir “bediüzzaman” bunu böyle kabul etmişse bu konuda daha fazla söz söylemeye gerek yoktur.


Cevşen ile ilgili bazı sorulara cevaplar

Cevşen nasıl ve ne kadar okunmalı?


Cevşen’in faziletleri çok fazla olduğu için çok okumanın maddî manevî büyük yararları olur. Her şeyden önce mealinden de yardım alınarak okunursa tefekkür ibadeti yapılmış olur. “Bir saatlik tefekkür bir yıllık nafile ibadetten hayırlıdır.” sırrına mazhar olunabilir. Ayrıca tesbih, dua ve istiaze ibadeti gibi ibadetler de yapılmış olur. Hem Allah’ı tanıma konusunda derecelere kavuşulabilir. Daha buna benzer birçok fazileti var. Onun için Üstad Bediüzzaman gibi her gün tamamını okumalı. Eğer buna gücü yetmiyorsa en azından her gün 100 bölümden birkaç bölümünü okuyarak bir haftada, 15 günde veya bir ayda tamamını okumalı. Ama mutlaka okunmalı ki, o büyük faziletten mahrum kalınmasın. Hem Kur’ân hatminde olduğu gibi başkalarıyla taksim ederek de okunabilir.


Taşınmasında fayda var mı?

Üstad Bediüzzaman’ın da belirttiği gibi, o büyük ve küllî faziletten istifade etmek için sadece onu okumak yetmez. Sadece üzerinde taşımak ise hiç yeterli değildir. Şartlarına uygun bir şekilde okur ve tefekkür ederse, niyetine ve kendi bulunduğu makam ve seviyeye göre o faziletten istifade eder. O zaman üzerinde taşırken ona içindeki mana ve kudsiyeti hatırlatıyorsa elbette onun da faydasını görecektir. Cevşen’in içindeki manaları bilmesi, inanması ve onlara hürmet etmesi derecesinde ona fayda sağlayabilir ve o oranda onun faziletinden yararlanabilir.


Dinlenmesinde fayda var mı?

Evet, büyük faydası vardır. İnsan ilim ve marifeti ya dinleyerek ya da okuyarak elde eder. İnsanın o andaki ruh hâline göre bazen dinlerken okumaktan daha fazla feyiz alabilir.


Cevşen niçin bu kadar çok rağbet görüyor?

Başta Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) Kur’ânî bir münacatı olduğu için çok rağbet görüyor olmalı. Ayrıca faziletinin diğer münacatlara göre kat kat fazla olması ve yukarıda da belirttiğimiz gibi çok yüksek bir mahiyete ve özelliklere sahip olması gibi sebepler halkın ona olan rağbetini artırıyor.


İslam dünyasını birleştirici hususiyetleri nelerdir?

Öncelikle şunu söyleyebiliriz; Cevşen, Şii dünyasında çok yaygındır. Son yüzyıl içinde de bizim Ehl-i Sünnet camiasında da çok okunan bir dua hâlini aldı. Hiç ummadığımız insanların bile elinde, çantasında, cebinde veya boynunda Cevşen görüyoruz. Demek Şiilerle Ehl-i Sünnet’in Kur’ân’ları, peygamberleri, kıbleleri bir olduğu gibi duaları da münacatları da bir... Bazı Türk hacıları Kâbe karşısında Cevşen okurken, onları gören İran hacıları “Ne kadar güzel, siz de mi Cevşen okuyorsunuz?!” diye hayretlerini gizlemediklerine şahit oluyoruz. Demek ki İslâm dünyasındaki iki büyük topluluk için birleştirici bir ortak değerdir “Cevşen”.

Dipnotlar
1 - Bk. Söz Basım Yayın, Sözler, s. 449.
2 - A’raf Sûresi, 7: 180.
3 - Nur Sûresi, 24: 35.
4 - Bk. Söz Basım Yayın, Kastamonu Lâhikası, s. 285.
5 - Bk. Söz Basım Yayın, Mektubat, s. 310; Şuâlar, s. 765.
6 - Bk. Söz Basım Yayın, Şualar, s. 777.
7 - Bk. Söz Basım Yayın, Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 188-9.

cevşende çok gizli sırlar mevcutdur.

Cevşen, Hz. Peygamber (SAV) ve ümmetine hediye edilmiş emsalsiz bir sırr-ı pür-esrar bir hazinedir. Hz. Ali (KAV) ve ondan torunu İmam Zeynelabidin (S) tavasutuyla nakledilen çok önemli dualardan biridir. Cevşen-i Kebirin zırh mesabesinde olduğu Hz. Peygamber (SAV) tarafından nakledilmiştir.

Uhud’da Cebrail (AS) tarafından Hz. Peygambere (SAV) zırh olarak indirilmiş ve ümmetine teşmil olunmuştur. Cevşen’in bir çok derde deva, müşküllere çare olduğu ehl-i havas indinde tecrübeyle sabittir.

Türkceleştirilmiş Metin:

Cevşen

3 İzzet ve ikram bulmak için:


Ya hayre’l-gafirin, Ya hayre’l- fatihin, Ya hayre’n-nasırin, Ya hayre’l- hakimin, Ya hayre’r- razıkin, Ya hayre’l- varisin, Ya hayre’l- hamidin, Ya hayre’z- zakirin, Ya hayre’l- münzilin, Ya hayre’l- muhsinin. Subhaneke ya ilahe illa ente el-gavsa el-gavsa hallisna mine’n-nar.



4 Zafer bulmak için:

Ya men lehü’l-izzeti ve’l-cemal, Ya men lehü’l-kudreti ve’l-kemal, Ya men lehü’l-mülk ve’l-celal, Ya men hüve’l-kebirü’l-müte’al, Ya münşiye’s-sehabu’s-sıkal, Ya men hüve şedidu’l-muhal, Ya men hüve seri’u’l-hisab, Ya men hüve şedidu’l-ikab, Ya men hüve indehu hüsnü’s-sevab, Ya men hüve indehu ümmü’l-kitab. Subhaneke ya ilahe illa ente el-gavsa el-gavsa hallisna mine’n-nar.

5 Kalblerde kabul bulmak ve bir kimseyi yanına getirtmek için :

Allahümme inni es’elüke bismike ya Hannan, ya Mennan, ya Deyyan, ya Burhan, ya Rıdvan, ya Sultan, ya Gufran, ya Subhan, ya Müste’an, ya Za’l-menni ve’l-beyan. Subhaneke ya ilahe illa ente el-gavsa el-gavsa hallisna mine’n-nar.



6 Sihrin, afet ve belaların def’i için :


Ya men tevada’a küllü şey’in li-azametihi, Ya men estesleme küllü şey’in li-kudretihi, Ya men zelle küllü şey’in li-izzetihi, Ya men hada’a küllü şey’in li-heybetihi, Ya men enkada küllü şey’in li-heybetihi, Ya men enkada küllü şey’in min haşyetihi, Ya men teşakkakati’l-cibal min mehafetihi, Ya men kameti’s-semavat bi-emrihi, Ya men estakarrati’l-ardun bi-iznihi, Ya men yusebbihu’r-ra’du bi-hamdihi, Ya men la ya’tedi ala ehli memleketihi. Subhaneke ya ilahe illa ente el-gavsa el-gavsa hallisna mine’n-nar.

7 İşlerin iyi neticelenmesi için:

Ya Gafire’l-hataya, ya Kaşife’l-belaya, ya Müntehiye’l-recaya, ya Müczile’l-ataya, ya Vahibe’l-hedaya, ya Razıka’l-beraya, ya Kadıya’l-menaya, ya Samie’l-şekaya, ya Ba’ise’l-beraya, ya Mutlike’l-usera. Subhaneke ya ilahe illa ente el-gavsa el-gavsa hallisna mine’n-nar.

8 Yüce mertebelere ulaşmak için:

Ya Za’l-hamdi ve’s-sena, ya Za’l-fahri ve’l-beha, ya Za’l-ahdi ve’l-vefa, ya Za’l-afvi ve’r-rıda, ya Za’l-menni ve’l-ata, ya Za’l-fasl ve’l-kada, ya Za’l-izzi ve’l-beka, ya Za’l-elai ve’n-ne’ama. Subhaneke ya ilahe illa ente el-gavsa el-gavsa hallisna mine’n-nar.

1 yorum:

  1. Daha iyi idrak etmemize vesile olduğunuz için şahsım ve benim gibi düşünenler adına teşekkür ederim.İnsanları aydınlatmayı erek ve amel etmiş olan herkesten,bu dünyada da,gerçek olan ahir hayatta da,Allah razı olsun!

    YanıtlaSil