15 Ocak 2012 Pazar

Tehlikeli Bilgiler -7-

BÜYÜYLE KARIŞTIRMAYIN

Uzun Firdevsi, eserinde gök cisimlerinin hareketi ve bu hareketlerin insanları etkilemesi konusunda ayrıntılı bilgiler verdikten sonra ‘melek’ dediği cinlerden bahseder, hangi cinin hangi işe yaradığını yazar ve bu arada ‘Urumhamatahayil’ adını taşıyan bir cinden de söz eder ve bu cinin ‘áşık etmeye yaradığını’ söyler.

Burada iki konuyu, ‘büyü’ ile ‘cin’ bahislerini birbirinden ayırmak gerekiyor: Uzun Firdevsi’nin sözünü ettiği faaliyetler büyü değil, yapılması istenen işin cinlere ve meleklere yaptırılmasıdır, yani ortada eskilerin ‘hüddamcılık’ dedikleri, ‘cinlerin hizmetkár olarak kullanılması’ meselesi vardır ve bu iş eski ‘havas’ ilminin en ileri seviyesidir. Uzun Firdevsi’ye göre ‘havas’ ile uğraşanların işin ehli olmaları ve cinleri menfaat için kullanmamaları da şarttır, aksi takdirde büyük ve çok ağır diyetler ödemeye hazır bulunmaları gerekir.

MAALESEF, SANSÜRLEDİM

Aşağıda, Uzun Firdevsi’nin ‘Davetname’ isimli eserinden, istenen kişiyi áşık etmek için ‘Urumhamatahayil’ isimli cine nasıl emir verileceğini anlatan bahsi günümüz Türkçesi’ne naklederek veriyorum. Ama, okuyanların boş yere vakit harcamalarının ve işi saplantı haline getirmelerinin önüne geçmek için, cinin davet edilmesi sırasında okunması ve yazılması gerektiği söylenen tılsımı ve duaları metinden çıkartmak zorunda kaldım.

Uzun Firdevsi, ‘Urumhamatahayil’ isimli cinin özelliklerini ve áşık etme işinde nasıl kullanılacağını şöyle anlatıyor:

‘...Ay, gökyüzünde ‘Sarfe’ adı verilen yere ulaştığı zaman, Allahu Teálá’nın emriyle Urumhamatahayil adındaki melek gelir ve ayın vekilliğini üstlenir. Urumhamatahayil’in iki başı vardır. Bu başlardan biri sığır, diğeri de deve başı gibidir. Dört ellidir, ellerinden birinde desti, ötekinde bardak tutar, diğer iki eli boştur.

Urumhamatahayil kadını erkeğe, erkeği de kadına áşık etmeye yarar. Bu işin usulü şudur: Karşısındakini kendisine áşık etmek isteyen kişi, Urumhamatahayil’e mahsus tılsımı gümüş bir levhanın üzerine yaza, sonra bu levhayı beyaz bir atın kıllarıyla sarıp karanlık bir kuyuya bıraka. Yedi defa ‘Ahdnáme’ denilen duayı okuya; öd, şeker, ládin ve mastaki ile karıştırıp bir káğıda yaza. Sonra, üzerinde uğurlu duaların yazılı olduğu bir mendile kendisine áşık olmasını istediği kişinin adını kaydede ve mendilin üzerine otura. Oturduğu anda, áşık olmasını istediği kişi Urumhamatahayil’den yardım isteyen kişiyi düşünmeye başlar.

Sırada şimdi, o kişiyi kendisine iyice áşık etmek vardır. Urumhamatahayil ile temas eden kişi mendilin üzerinden kalka, işbu meleğin hizmetindeki ‘Vefaslil’ adındaki kirpiyi andıran diğer cinin şeklini bir káğıda çize, yanına da kendisine áşık olmasını istediği kişinin adını yaza ve káğıdı zeytinyağına bulayıp bir meş’alede yaka. Káğıt tamamen yandığı anda, áşık olmasını istediği kişinin aklı başından gider, koşarak Urumhamatahayil’den yardım dileyenin yanına gelir ve aşkından áşifteye döner.

Ama, Urumhamatahayil’den yardım dileyen kişi meleğin ve cinin adını yazarken sakın ola ki ekşi ve acı nesneler yemeye, ağzına daima tatlılar koya, yoksa bu iş olmaz!’

Rakiplerinizden artık korkmayın, Ebyaz gelip hepsini helák edecek

UZUN Firdevsi’ye göre cinlerin, meleklerin ve gökyüzünde dolaşan yaratıkların hepsi bir işe yararlar ve çağırılıp hizmette kullanılmaları mümkündür.

Bu yaratıkların en güçlülerinden olan ‘Ebyaz’ isimli melek, düşmanları ortadan kaldırmaya yarar ve Uzun Firdevsi, ‘Dávetnáme’sinde Ebyaz’ın aslında gayet tatsız bir şekildeki dávet usulünü bugünün Türkçesiyle bakın, nasıl anlatıyor:

‘...İşbu melek şekil olarak insana benzer ama baş ve el sayısı fazladır, üç başıyla altı eli vardır. Her bir elinde kılıç, yay, rebap denilen çalgı, ibrik, hıyar ve küláh tutar.

Ebyaz, düşmanları yok etmeye yaraya ve güneş akrep burcundayken çağırıla. Ebyaz’ı davet etmek isteyen fáni belirli duaları okuya, sonra Ebyaz’a ait olan tılsımı karakedi kanıyla Çin káğıdına yaza. Bu iş bitince boz renkli bir it yavrusunun ağzını sıkıca bağlaya ama öylesine sıka ki, it ses çıkaramaz hále gele. Sonra o hayvancağızı ala, bir çömlek içine koya, çömleği sirkeyle doldurup ağzını balçıkla sıvaya, götürüp bir gávur mezarına göme.

Derken eski bir kefen parçası bula, helák etmek istediği düşmanın adını bu kefene yaza. İsmin altına bu işe mahsus birkaç dua daha yaza.

Gidip mezarın birinden bir tabut parçası çıkarta, onun üzerine Melek Ebyaz’ın hizmetinde olan cinin işaretini çize, hemen yanına da kefene yazdığı gibi düşmanının adını kaydede. Bu iş de bitince, cinin resmini tuzlu suyla karıştırılmış avrat kanıyla bir başka yere çize.

Ebyaz’ı dávet eden fáni, bu usulü ve duaları iyice saklaya; zira kötü ádemlerin eline düşerse fenanın da fenası neticeler verir ve o kötü ádemler Ebyaz’ı günahsız kişileri ortadan kaldırmada da kullanabilirler.’


Davetname'de Büyü ve Muska

İslamiyetin olumsuz yaklaşımına karşın 15. yüzyılın ikinci yarısında yaşamış olan Balıkesirli Firdevsi-i Tavil'in (Uzun Firdevsi) "Da'avatnama" (Davetname) adlı kitabında verdiği bilgiler büyü ve muskanın halkın içinde yaygın biçimde kullanıldığını gösteriyor. Kitabın padişah II. Beyazıt'ın isteği üzerine yazıldığı dikkate alınırsa büyünün padişah katmda da ilgi gördüğü söylenebilir. Can Göknil'in muskalar konusunda çalışırken geniş ölçüde yararlandığını belirttiği Davetname, Anadolu büyüleri ve muskalar konusunda en önemli kaynaklardan birisini oluşturuyor.

Fuat Köprülü İslam Ansiklopedisi'ne (10) kitapla ilgili olarak "ulüm-i garibe eshabı arasında ehemmiyetle telakki edilen davetiyelerin envaından bahıs olup, 8 babdan mürekkeptir" bilgisini veriyor. Yani, Davetname'de, "olağanüstü olaylarla ilgili ilimlere sahip olanlar arasında önem verilen davetiyelerin bir çok çeşidinden" söz ediliyor. Bu açıklama kitabın zengin içeriğine işaret ettiği gibi, "ulüm-i garibe" ya da bugünün Türkçesiyle "olağanüstü olayların bilimi" nitelemesiyle büyünün 15. yüzyılda bir bilim olarak kabul edildiğini gösteriyor.

Malik Aksel, "Anadolu Halk Resimleri" (11) kitabında "davet"i "ruhların çağrılması" anlamında yorumluyor ve Davetname'de "eşya ve ruhlara tasarruf ile sihir ve tılsım yolu"nun açıklandığını belirtiyor. Firdevsi, yazdığı önsözde, kitabı Farsça yazılmış "denenmiş ve düzeltilmiş başka nadir Davetnamelerden çevirdiğini" açıklıyor. Ancak o günün koşullarında çevirilerin yoruma, yeniden yazıma açık bir anlayışla yapılması, Firdevsi'nin bu açıdan kitaba gerekli katkılarda bulunabilecek bilgili, vehmli ve yaratıcı bir yazar olması kitabın çeviri ya da bir derleme olması kadar telif olarak da ele alınmasını olanaklı kılıyor. Buna göre, Davetname'nin sadece İran bölgesine ait "ulüm-i garabe"yi değil, Anadolu'daki inanışları da kapsadığı kabul edilebilir. Kitabın diğer bir özelliği de bu konularda halkın içindeki inanışlara yer vermesi ve konuların yer yer, büyük olasılıkla Firdevsi'nin yaptığı, Malik Aksel'in değerlendirmesiyle "eski halk resminin özelliklerini taşıyan" resimlerle açıklanmasıdır.

Malik Aksel'in Davetname'den aktardığına göre kitabın giriş bölümünde Firdevsi, "hepsi de ulüm-i garibe, ilm-i davet üstadıdır" dediği değişik kaynaklara dayanarak doğaüstü alemi şöyle açıklıyor: "İdris Aleyhisselam bu cümle ülümun üstadıdır. Hak Taala bu alemi vücuda getirdi. İçinde ervahları (ruhları), cinleri ve dahi nari (peri) nurdan halk eyledi." Firdevsi daha sonra bu yaratıkların çeşitleri olduğunu söylüyor. Buna göre bazı ervah Müslüman, i bazılan Cühud (Yahudi), bazıları ateşperest, bazıları yezdanperesttir l (Zerdüşt). Ayrıca ervahın içinde melekler de vardır. Meleklerin ise vezirleri | (bakanları), kadıları (yargıçları), müderrisleri (öğretmenleri), muhtesipleri (aşayiş ve kamu görevlileri), hatipleri, tercümanları vardır. Firdevsi'ye göre bu | ervahın bazıları havada, bazıları yer altında, bazıları yüce dağlarda, bazıları | harabelerde, hamamlarda, bulutlarda, ocaklarda, mescit, "Kabe-i şerif", "Kudüs-ü şerif", "Medine-i Münevvere" gibi kutsal yerlerde bulunurlar.

Firdevsi'nin bu açıklamasında, Islami kaynaklardan farklı olarak, doğaüstü dünya, doğrudan Tanrı'ya bağlanarak, doğaüstü yaratıkların bir bölümünün Müslüman, Hıristiyan, Musevi gibi "hak" kabul edilen inançlara sahip oldukları açıklanarak meşrulaştırılıyor ve içselleştiriliyor. Öte yandan bu açıklama doğaüstü dünya ile gerçek dünya arasındaki benzerlik, doğaüstü dünyanın esin kaynağının insanların gerçek dünyası olduğunu daha açık biçimde ortaya koyuyor.

Firdevsi'nin basit gibi görünen bu açıklamaları, büyünün tarih içindeki yolculuğunda önemli bir dönüm noktasını, insanların binlerce yıllık birikim ve yaratıcılıkla ulaşabildiği bütünsel bir kurgulamayı ifade ediyor. Düşsel ve gerçek dünya arasındaki "gerçeklik" ilişkisi her şeyden önce kurgulamanın eksiksiz yapılabilmesine olanak sağlıyor. Açıklamalarda boşluklar kalmıyor. Kurgulama, ana çerçevesini koruyarak gerçek dünyadaki değişimlere uyarlanabilecek bir esneklik kazanıyor. Farklı açıklamalar birbirine eklenebiliyor, birleşerek daha kapsamlı bir ortak açıklama haline gelebiliyor. Düşsel dünya ile gerçek dünya arasındaki benzerlik aynı zamanda kurgulamanın inandırıcılığı için gerekli nesnel dayanakları sağlıyor. İnsanlar, görmeseler de kendi dünyalarına benzer bir dünyanın varlığına daha kolay inanabiliyor.

Davetname büyü ile din arasındaki dizgeleri yeniden kurarken aynı zamanda eski büyü dünyasının çeşitli doğaüstü yaratıklarını, diğer göstergelerini de koruyor. Örneğin, Firdevsi'nin İbni Sina'dan aktararak anlattığı, Tanrı'nın Adem'den önce yarattığı, "başı adam başı gibi, iki eli, iki ayağı adam gibi ama başından ayağına kadar adam yüzü gibi elinde ayağında, karnında, başında dört bin gözü" ve "her yüzünde adam gibi gözü, kaşı, burnu ağzı" olan Sahrennar gibi.

Davetname'nin en ilginç yanı çeşitli amaçlara yönelik olarak hazırlanan tılsımlann cinlerle ve hepsi bir yaratıkla simgelenen burçlarla ilişki içinde olduğunu göstermesidir. Her tılsım cinler dünyasındaki bir yaratığın yardımını | gerektirir. Örneğin, "Suret-i şuca" yılana benzer. Buna bağlanan harfler ve | çizgilerle belirtilen bir tılsımın amacı ve kullanımı şöyle anlatılır: "Bu hatemi (mühür) misk ve safran ile kızların cildine yaza ve dahi mum içine koyup külahında götüre cümle alem gözüne mahbup (sevgili) görünüp muhterem ola (saygı göre) ve dahi şems (güneş) sümbüle burcunun yedinci derecesine geldikte bir pare ak ipek üzerine bu tılsımları misk ve safran ve yağmur suyu II. Beyazıp külahında saklayan kişiye ilm-i kimya, ilm-i simya tahsili kolay gelir".

Görüldüğü gibi bu örnekte doğaüstü bir yaratığa bağlanan, kullanıma göre şirin görünme, saygı görme ve kolay öğrenme gibi çok işlevli bir muska söz konusudur. Ancak yaratıkla bu işlevler arasındaki ilişki açıklanmıyor. Yaratığın tılsımın işlevlerini yerine getirebilmesi için bu yetilere sahip olması ya da belli dönemlerde bu yetileri kazanması gerektiği düşünülebilir. Eğer böyleyse yaratığın bu yetilere nasıl sahip olduğunun da öyküsü olmalıdır. Ancak kitapta bu öykünün anlatıldığına ilişkin bir açıklama yoktur. Öykü unutulmuş ya da önemsizleşmiştir. Bu durumda yaratığın artık tılsımın nedeni olan somut bir varlık olmaktan çıktığı, tılsımın bir parçası olan soyut bir imge haline geldiği söylenebilir.

Benzer bir başka örnekte ise, biri saçları omuzuna dökülen adam başı diğeri geyik başına benzeyen iki başlı bir yaratık tanımlanıyor. Bir selvi ağacının arkasında duran yaratığın bir elinde ney, bir elinde def vardır. Bu şekille birlikte bazı harf ve çızgilerle yapılan muskanın kullanımı şöyle açıklanıyor:

"Bu tılsımı tilki derisine şems sümbülenin yedinci derecesinde iken yazıp götüre cümle alemin gözüne şirin görüne, cemi amali (bütün işleri) rast gele." Bu örnekte de iki başlı yaratık ve ney, def, selvi ağacı ile tılsım arasındaki ilişkiler bilinmiyor.

İlk örnekte şirinlik ve bilgelik simgesi gibi görünen yılan başka bir örnekte ikişer başlı ikişer elli birbirine sarılmış iki yılan biçiminde ve bu kez "iki kişiyi birbirine düşman etme ve ayırma" tılsımının bir imi olarak ortaya çıkıyor. Kıskaçlarının arasında bir insan başı tutan yengeç "bir kişiyi yoldan döndürme"; önünde bir karga olan, iki başlı, iki kanatlı ejderhaya benzer yaratık "bir kişiye eziyet etme veya helak etme (ortadan kaldırma)" tılsımlarında kullanılıyor. "Muhabbet tılsımı"nın şekli ellerinde çiçekler ve tılsımlar tutan kuş başlı dört elli, kat kat uzun bir elbise giyen, çıplak ayaklı bir insan görünümünde. Muskayla ilgili şu bilgiler veriliyor: "Her kim dilerse avretler (kadınlar) ona muhabbet ede bu sureti bir kağıda yaza ve bu isimleri suretin yukarısına yaza andan sonra ol suretin sinesi (göğsü) üzerine koyup ura ve bu duayı okuya, andan buhur vere ve bu duayı okuya, keza bu daveti okuya, renkli donlar giye, cevahir ile ziynetlene..." Bu muskada her ne kadar cinlerden medet umulsa da tılsımı yapacak olan kişiye güzel ve süslü görünmesi için öğütler veriliyor. Bunlardan başka deniz korkusuna ve deniz tutmasına, yele ve sele karşı muskalar da anlatılıyor.

Davetname'deki tılsımların kamusal alanı Tanrı'ya ve dine bırakarak daha çok birey ve bireyler arasındaki ilişkilerle sınırlanmış bir alanda yoğunlaştığı ve insanlann bu dünyaya yönelik sorunlarının çözülmesi, beklentilerinin gerçekleşmesi amacına yönelik olarak kullanıldığı görülüyor. Bu durum İslamiyet altında dinle büyünün aynı kaynakta birleşmelerine karşın uygulamada birbirinden giderek ayrıldığını ortaya koyuyor. Tılsımların kendilerini var eden öykülerinden kopması, bir "mühür" veya "levha" haline gelmesi sürecinin tılsımı ancak çok özel yetileri olan kişilerin (büyücü) yapabileceği bir iş olmaktan çıkardığı bu bilgilere sahip olan herkesin tılsım yapmasına olanak sağladığını düşündürüyor. Ancak yine de büyü uygulayıcıları dinsel çevrelerden çıkıyor.

8 yorum:

  1. Mmt diyorki :
    ustadım sen bunlardan hiç yaptınmı ?
    paran varmı herkes sana aşık kul köle olur.
    1980 1995 yıllarında bir arkadaşla epey çözüm yazım yaptık amma ehlini bulup işi öğrenemedik . bu devirde bu iş gerçekten bilen varmı ?
    kenzil havas , şemsilmarif , ve bir çok el yazım kitaplar inceledik , sıfır elde sıfır .
    amma arkadaşım işi bozde kendini içkiye verdi itikatı bozuldu ve en sonundada evin içinde düşüp ayağı kalçadan kırıldı , 1,5 yıl yattı 50 yaşında göçüp gitti c.allah taksiratını affetsin. bu işin ehlini bulmadan yazıp ve uğraşmayınız. ben elektronikçiyim öyle 6 ay 1 yıl seyretmekle osa benim çok arkadaşım elektronikçi olurdu , uygulanarak çalişırsan iyi olur yoksa hava iyi akşamlar herkese sağlık afiyetler dileriz.

    YanıtlaSil
  2. 3 Ekim tarihli girdiyi yapan arkadaşa ithafen;
    Bu işin ehilleri genellikle ilimlerini gizli tutarlar. Uzun teheccüd namazları ve gereken zikirlerle ilm-i ledun sahibi olunabileceği rivayet edilir. Ledün ilminin Hz. Hızır tarafından rüyada öğretilen bir ilim olduğu söylenir. Yani, bu iş ticari bir iş gibi öğrenilip uygulanabilen bir iş değildir, ilham gerektirir. Elde sıfır olmasının nedeni muhtemelen bunun eksikliğidir. Başınız sağolsun efendim, saygılarımla.

    YanıtlaSil
  3. Tehlikeli bilgiler diye atılan başlık gerçekten de yerinde olmuş. Cinler ile irtibata geçen bir çok kimse maalesef bedbahttır ve hep sıkıntıdadır. Hele hiç ilmi seviyesi olmayan şifacılardan veya büyücülerden medet umanlar ise daha büyük sıkıntılara düşmektedir. Bilirsiniz genelde yakın çevremizdeki insanlar bizlerle uğraşır. Evinize muska koyar, eşiğinize bir şeyler dökerler vs. Bu yüzünden ben de bir kaç kişi (Hoca) ile muhatap oldum. Sadece bana bazı ayet ve duaları okumamı söyleyen hariç, diğerlerinden şer gördüm.
    Sadece şunu biliyorum, bu işin ehli olanlar Ekin bey'in dediği gibi kendilerini açık etmezler. Dünyalık beklenti de olanlar zaten o seviyelere ulaşamaz

    YanıtlaSil
  4. inanmayın bu şarlata insanların kafasını karıştırıyor piç sansürlemiş oruspu çocugu sansur varsa bunları niye yazıyon yazacaksan adam g.b. yaz

    YanıtlaSil
  5. Bu kitap ve diğer kitaplara ayrıca bu türden ne isterseniz ulaşabileceğiliz adres www.havasokulu.com

    YanıtlaSil
  6. Ulan boş işlerle uğraşmaya adam gibi ahireti onur edin hayat kısa bırakın bu zenginlik karı kız muhabetini

    YanıtlaSil
  7. İnanmayın böyle şeylere hepsi yalan böyle bişey yok

    YanıtlaSil
  8. Tıraş her yazılan becerilseydi nenem bilirdi nekadar uraşırsan uraş

    YanıtlaSil